Uzm. Dr. Emine Taşyürek

Çocuk ve Ergenlerde Kaygı Bozukluğu I Ankara

Anksiyete Bozukluğu Nedir? 

Çocuk ve ergenlerde kaygı bozukluğu, bir diğer adıyla anksiyete, yaşamın normal bir parçası olan geçici endişe ve korku halinden farklı olarak, şiddetli, kalıcı ve günlük işlevselliği ciddi anlamda bozan bir ruhsal durumdur. Bu bozukluk, çocuğun veya ergenin duygusal, bilişsel, davranışsal ve fizyolojik sistemlerini etkileyerek, onların okul, aile ve sosyal yaşamlarında önemli zorluklar yaşamasına neden olur. Ankara'da Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzm. Dr. Emine Taşyürek, kaygı bozukluklarını tedavi edilebilir durumlar olarak ele almakta ve ailelerin bu konuda bilinçlenmesinin iyileşme sürecinin ilk adımı olduğunu vurgulamaktadır.

Kaygı, aslında tehlikeli durumlara karşı bizi hazırlayan, koruyucu işlevi olan doğal bir duygudur. Ancak kaygı bozukluğunda, bu alarm sistemi gerçekte bir tehdit olmadığı durumlarda dahi sürekli ve yoğun bir şekilde çalmaya başlar. Çocuk, durumun gerektirdiğinden çok daha şiddetli ve orantısız bir tepki verir. Bu durum, beynin tehditleri algılayan ve korku tepkilerini yöneten bölgelerindeki (amigdala gibi) bir dengesizlikten ve aşırı hassasiyetten kaynaklanabilir. Genetik yatkınlık, mizaç özellikleri (örneğin, utangaç ve çekingen çocuklar), travmatik yaşam olayları, ebeveyn tutumları (aşırı koruyucu veya eleştirel olma) ve öğrenilmiş davranışlar kaygı bozukluklarının ortaya çıkmasında rol oynayan faktörlerdir.

Çocuk ve ergenlerde en sık görülen kaygı bozukluğu türleri şunlardır:

Yaygın Kaygı Bozukluğu: Çocuğun günlük olaylar, okul başarısı, akran ilişkileri, ailevi konular hakkında sürekli, aşırı ve kontrol edilemeyen bir endişe içinde olmasıdır. "Ya başıma kötü bir şey gelirse?" gibi felaket senaryoları zihnini meşgul eder.

Sosyal Kaygı Bozukluğu (Sosyal Fobi): Başkaları tarafından olumsuz değerlendirilmekten, rezil olmaktan v utanç duyacağı bir duruma düşmekten yoğun bir korku duyma halidir. Sosyal ortamlardan ve performans gerektiren durumlardan (tahtaya kalkmak, sunum yapmak) kaçınma davranışı görülür.

Ayrılık Kaygısı Bozukluğu: Çocuğun bağlandığı kişilerden (genellikle anne-baba) ayrılacağı zaman aşırı kaygı duymasıdır. Okula gitmek istememe, karın ağrısı gibi fiziksel şikayetler, ayrılma anında yoğun panik ve ağlama nöbetleri görülür.

Özgül Fobiler: Belirli bir nesne veya duruma karşı (hayvanlar, yükseklik, iğne, karanlık, kan) aşırı ve mantıksız bir korku duyma ve bu uyaranlardan şiddetle kaçınma halidir.

Panik Bozukluk: Beklenmedik zamanlarda gelen, yoğun korku ve rahatsızlık hissinin eşlik ettiği panik ataklarla karakterizedir. Çarpıntı, nefes darlığı, boğuluyormuş hissi, ölüm korkusu gibi belirtiler görülür.

Ankara Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzm. Dr Emine Taşyürek, kaygı bozukluğu olan bir çocuğun bu durumu "şımarıklık" veya "ilgi çekme çabası" olarak değil, ciddiye alınması ve profesyonel destekle ele alınması gereken gerçek bir sıkıntı olarak gördüğünü belirtir. Erken teşhis ve müdahale, çocuğun hayat kalitesini artırmanın ve ileride oluşabilecek daha ciddi ruhsal sorunların (depresyon gibi) önüne geçmenin en etkili yoludur.

Anksiyete ile Normal Kaygı Arasındaki Farklar

Kaygı, tehlikeli bir duruma karşı verilen normal ve uyum sağlayıcı bir tepkiyken, anksiyete (kaygı bozukluğu) bu tepkinin işlevsiz ve aşırı bir halidir. Bu iki durumu birbirinden ayırt etmek, ebeveynler için çok önemlidir. Ankara'da Uzm. Dr. Emine Taşyürek, ailelere bu ayrımı yapabilmeleri için şu kriterleri göz önünde bulundurmalarını önerir:

Şiddet ve Süre: Normal kaygı, durumla orantılıdır ve geçicidir. Sınav öncesi heyecanlanmak normaldir, sınav bittikten sonra rahatlama gelir. Anksiyete ise durumla orantısız, çok daha şiddetlidir ve haftalarca, aylarca sürebilir. Sınav haftası boyunca uyuyamama, sürekli ağlama nöbetleri geçirme gibi.

İşlevselliğe Etkisi: Normal kaygı, genellikle kişiyi harekete geçirir ve performansını olumlu etkiler (sınav için ders çalışmak gibi). Anksiyete ise kişiyi felç eder, işlevselliği bozar. Kaygıdan ödevini yapamaz, sınava giremez, sosyal ortamlara giremez hale gelir.

Kontrol Edilebilirlik: Normal kaygıyı çocuk kendi kendine sakinleştirebilir, mantıklı düşüncelerle yatıştırabilir. Anksiyete ise kontrol edilemez bir hal alır. Çocuk ne yaparsa yapsın endişelerinden kurtulamaz, sürekli "ya olursa?" senaryoları zihnini meşgul eder.

Anksiyete Fiziksel Belirtiler: Her ikisinde de fiziksel belirtiler (çarpıntı, terleme) görülebilir. Ancak anksiyetede bu belirtiler çok daha şiddetli ve yoğundur; panik atak benzeri tablolara yol açabilir ve günlük yaşamı sekteye uğratacak düzeydedir.

Kaçınma Davranışı: Normal kaygı, kişiyi temkinli olmaya iter ama durumdan kaçınmaya zorlamaz. Anksiyete ise şiddetli bir kaçınma davranışına yol açar. Çocuk, kaygı yaratan durumdan (okul, sosyal ortamlar) tamamen uzak durmaya çalışır. Bu kaçınma, kaygıyı kısa süreli rahatlatsa da uzun vadede sorunu daha da büyütür.

Özetle, kaygı çocuğun hayatını yaşamasına engel olmaya başladığında, onu yapmak istediği şeylerden alıkoyduğunda ve süreklilik gösterdiğinde, artık "normal" sınırları aşmış ve bir "anksiyete bozukluğuna" dönüşmüş olabilir.

Kaygı Bozuklukları Çocuklarda Hangi Yaşlarda Daha Sık Görülür? 

Kaygı bozuklukları, çocuk ve ergenlerde en sık görülen ruhsal sorunlardandır ve her yaş grubunda ortaya çıkabilir. Ancak belirli kaygı türleri, belirli gelişimsel dönemlerde daha sık görülme eğilimindedir.

Okul öncesi dönemde (2-6 yaş) ayrılık kaygısı ve özgül fobiler (karanlık, hayvan, yabancı korkusu) en yaygın olanlardır. Bu dönemdeki kaygılar, çocuğun anne-babadan ayrışma ve bireyselleşme sürecinin doğal bir parçası olabilir, ancak şiddetli ve işlevselliği bozuyorsa dikkate alınmalıdır.

Okul çağına gelindiğinde (7-12 yaş), akademik ve sosyal beklentilerin artmasıyla birlikte sosyal kaygı ve yaygın kaygı bozukluğu daha belirgin hale gelir. "Başarısız olma, beğenilmeme, eleştirilme" korkuları ön plana çıkar.

Ergenlik dönemi (13-18 yaş) ise kaygı bozukluklarının en sık görüldüğü ve şiddetlendiği dönemdir. Kimlik arayışı, akran baskısı, beden imgesi kaygıları, romantik ilişkiler ve gelecek endişesi gibi birçok stresör bir araya gelir. Bu dönemde sosyal kaygı bozukluğu, yaygın kaygı bozukluğu ve panik bozukluk sıklığı artar.

Dr. Taşyürek, her yaş grubunun kendine özgü kaygıları olduğunu bilerek, tanı ve tedavi yaklaşımını çocuğun gelişimsel düzeyine göre şekillendirir.

Sınav Kaygısı Terapisi Ankara | Okul Başarısı için Destek
COCUK ve ergen kaygı ve anksiyete ankara çocuk psikiyatristi tavsiye

Çocuklarda Kaygı Bozukluğunun Belirtileri Nelerdir? 

Çocuklarda kaygı bozukluğunun belirtileri duygusal, bilişsel, davranışsal ve fiziksel olmak üzere dört alanda kendini gösterir. Duygusal belirtiler arasında; sürekli huzursuzluk, gerginlik, aşırı korku, çabuk irkilme, sinirlilik, ağlama nöbetleri ve kontrolü kaybetme korkusu sayılabilir. Bilişsel belirtiler, çocuğun zihninde dönen olumsuz düşünce kalıplarıdır; "Ya yapamazsam?", "Ya rezil olursam?", "Anneme bir şey olacak korkusu", felaketleştirme ve en kötü senaryoyu düşünme eğilimi. Davranışsal belirtiler ise en gözle görülür olanlardır; kaygı yaratan durumlardan ve yerlerden kaçınma (okul reddi, sosyal aktivitelere katılmama), ebeveyne yapışma, donakalma (freeze), tekrarlayıcı davranışlar sergileme. Fiziksel belirtiler ise ailelerin sıklıkla çocuğun fiziksel bir hastalığı olduğunu düşünmesine neden olur. Bunlar; karın ağrısı, baş ağrısı, mide bulantısı, kusma, iştah değişiklikleri, uyku problemleri (uykuya dalmakta güçlük, kabuslar), kas gerginliği, titreme, çarpıntı, nefes darlığı ve baş dönmesidir. Dr. Taşyürek, özellikle tekrarlayan ve nedeni bulunamayan fiziksel şikayetlerde altta yatan bir kaygı bozukluğu ihtimalinin mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini vurgular.

Ergenlerde Anksiyetenin Akademik Başarıya Etkileri 

Ergenlik döneminde anksiyete, akademik başarıyı derinden ve çok yönlü olarak etkiler. Kaygı, öğrenmenin önündeki en büyük engellerden biridir. Yüksek kaygı düzeyi, beynin öğrenme, hafıza ve dikkatten sorumlu bölgelerinin (prefrontal korteks) işlevselliğini azaltırken, korku ve tehdit merkezi olan amigdalanın aktivitesini artırır. Bu nörobiyolojik durum, ergenin derslere odaklanmasını neredeyse imkansız hale getirir. Zihni, sınavla ilgili felaket senaryoları ("kesin geçemeyeceğim", "herkese rezil olacağım") ile meşgul olduğu için öğretmeni dinleyemez, okuduğunu anlayamaz ve öğrendiği bilgileri hafızasında tutamaz.

Kaygı, aynı zamanda öğrenilmiş çaresizlik duygusuna yol açabilir. Sürekli başarısız olacağını düşünen ergen, ders çalışmak için hiç çaba göstermeyebilir çünkü zaten sonucun değişmeyeceğine inanır. Bu durum, notların giderek düşmesine ve akademik bir kısır döngünün oluşmasına neden olur: Kaygı → Ders çalışamama → Düşük not → Kaygının daha da artması.

Sınav kaygısı yaşayan ergenler, sınav salonunda adeta bir "beyin bulanıklığı" yaşarl. Bildikleri soruları dahi yapamaz, basit hatalar yapar, soruları anlamakta güçlük çekerler. Zamanı yönetemezler ve panikleyerek sınavı tamamlayamayabilirler. Tüm bu olumsuz deneyimler, ergenin özgüvenine büyük bir darbe vurur. Kendini "yetersiz" ve "başarısız" olarak etiketler, bu da kaygıyı besleyen diğer bir faktördür.

Dr. Taşyürek, ergenlerde kaygı ve akademik başarısızlık ilişkisini tedavi ederken, sadece kaygıyı azaltmaya odaklanmaz. Aynı zamanda ergene etkili ders çalışma teknikleri, zaman yönetimi ve sınav stratejileri konusunda da rehberlik eder. Okul ile iş birliği yaparak, sınav koşullarında yapılabilecek uyarlamalar konusunda destek sağlar. Temel amaç, ergenin kaygısını yöneterek akademik potansiyelini ortaya çıkarmasına ve kendine olan güvenini yeniden kazanmasına yardımcı olmaktır.

Çocuk ve Ergenlerde Sosyal Kaygı Bozukluğu

Sosyal Kaygı Bozukluğu (Sosyal Fobi), çocuk veya ergenin başkalarının kendisi hakkında olumsuz yargılarda bulunacağı, rezil olacağı veya utanç duyacağı bir duruma düşmekten aşırı ve sürekli korku duyması halidir. Bu korku, sosyal etkileşim gerektiren hemen her durumu kapsayabilir; sınıfta söz almak, tahtaya kalkmak, bir sunum yapmak, bir ortama yeni girmek, yaşıtlarıyla sohbet etmek, telefonda konuşmak, başkalarının önünde yemek yemek gibi.

Sosyal kaygısı olan bir çocuk, bu durumlarda yoğun bir sıkıntı yaşar. Yüzü kızarır, terler, dili dolanır, kalbi çarpar, titrer ve midesi bulanır. Bu fiziksel belirtilerin başkaları tarafından fark edileceği korkusu, kaygısını daha da artırır. Bu nedenle, en temel davranışı kaçınmadır. Sosyal aktivitelere katılmaz, derslerde parmak kaldırmaz, misafirlikte konuşmaz, okul kantininde tek başına oturur. Kaçındığı durumlar arttıkça, sosyal becerileri gelişmez ve bu onu daha da içe kapanık bir hale getirir.

Sosyal kaygı, ergenlikte özellikle zorlayıcıdır çünkü bu dönemde akran onayı ve ait olma ihtiyacı en üst düzeydedir. Sosyal kaygı, ergenin kimlik oluşturma sürecini engeller, özgüvenini derinden zedeler ve depresyon riskini önemli ölçüde artırır. Dr. Taşyürek, sosyal kaygıyı tedavi ederken, çocuğa kaygıyı yönetme becerileri kazandırmanın yanı sıra, aşamalı olarak korktuğu sosyal durumlarla yüzleşmesi için destekler (maruz bırakma terapisi). Aileye ise, çocuğu zorlamak yerine onu anlayan ve teşvik eden bir tutum sergilemeleri konusunda danışmanlık verir.

Ayrılık Kaygısı ve Çocuklarda Görülen Etkileri

Ayrılık Kaygısı Bozukluğu, çocuğun bağlandığı birincil figürlerden (genellikle anne) ayrılma konusunda gelişimsel düzeyine uygun olmayan, aşırı ve sürekli bir kaygı yaşamasıdır. Bu kaygı, sadece ayrılma anında değil, ayrılma beklentisiyle de ortaya çıkar. Çocuk, ebeveyne bir şey olacağı, onu bir daha göremeyeceği, kendisinin başına kötü bir olay geleceği gibi gerçekçi olmayan korkularla meşguldür. Bu durumun en belirgin etkisi okul reddidir. Çocuk, okula gitmek istemez, her sabah karın ağrısı, baş ağrısı, mide bulantısı gibi fiziksel şikayetlerle anne-babayı ikna etmeye çalışır. Okula götürüldüğünde ise aşırı panik, çığlık atma, ağlama nöbetleri görülebilir. Ayrıca, ebeveynlerin yanında olmadığı durumlarda (yatıya kalma, odasında tek başına uyuma) da benzer kaygılar yaşar. Bu durum, çocuğun sosyalleşmesini, bağımsızlaşmasını ve yaşına uygun beceriler kazanmasını ciddi şekilde engeller. Aile içi dinamikleri de zorlar, ebeveynler suçluluk duyabilir ve çocuğun bağımlılığını istemeden pekiştirebilir. Ankara Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzm. Dr. Emine Taşyürek, ayrılık kaygısında aile ile iş birliği içinde, kademeli bir ayrışma planı oluşturarak ve çocuğun güven duygusunu güçlendirerek tedavi sürecini yönetir.

Çocuk ve Ergenlerde Okul Sorunları, Okul Korkusu ve Fobisi Ankara
Ankara çocuk ve ergen psikiyatristi ile kaygı bozuklukları için online terapi

Sınav Kaygısı ve Anksiyete: Çocuk ve Ergenlerde Akademik Stresi Yönetmek

Sınavlar, çocuk ve ergenlerin eğitim hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak bazı öğrenciler için sınav dönemi yalnızca bilgi ölçme süreci olmaktan çıkar; yoğun kaygı, stres ve hatta panik duygularını tetikleyen zorlu bir süreç haline gelir. Bu durumda ortaya çıkan sınav kaygısı, yalnızca akademik başarıyı değil, aynı zamanda çocuğun psikolojik iyi oluşunu da olumsuz etkileyebilir. Özellikle sınav kaygısı yüksek olan çocuklarda anksiyete bozuklukları daha sık görülür ve bu durum okul, aile ve sosyal yaşamda çeşitli sorunlara yol açabilir.

Sınav Kaygısı Nedir?

Sınav kaygısı, öğrencinin bilgi ve becerilerini sınav ortamında etkin şekilde kullanmasını engelleyen yoğun stres tepkisidir. Çocuk veya ergen, sınav öncesinde ellerde titreme, kalp çarpıntısı, terleme, mide bulantısı gibi fiziksel belirtiler gösterebilir. Aynı zamanda “başaramayacağım”, “herkes benden daha iyi” veya “sınavı kaybedersem geleceğim mahvolur” gibi olumsuz düşünceler de zihnini meşgul eder. Bu tablo, yalnızca sınav performansını düşürmekle kalmaz, aynı zamanda anksiyetenin kronikleşmesine de zemin hazırlayabilir.

Sınav Kaygısının Çocuk ve Ergenlere Etkileri

Akademik Başarı: Kaygı, bilgilerin hatırlanmasını zorlaştırır ve odaklanmayı engeller. Öğrenci ders çalışsa bile sınav sırasında performansını gösteremez.

Psikolojik Sağlık: Sınav kaygısı yüksek olan çocuklarda özgüven sorunları, değersizlik duyguları ve sosyal geri çekilme görülebilir.

Fiziksel Belirtiler: Uyku düzensizlikleri, mide ve baş ağrıları, çarpıntı ve iştahsızlık sınav kaygısının sık eşlikçisidir.

Aile İlişkileri: Sürekli sınav ve not odaklı konuşmalar, ev içinde gerginlik yaratabilir ve çocuk ile ebeveyn arasında çatışmalara neden olabilir.

Sınav Kaygısının Nedenleri

Sınav kaygısının tek bir nedeni yoktur; çoğu zaman birden fazla etkenin birleşimi sonucu ortaya çıkar:

Aile veya çevreden gelen yüksek başarı beklentisi. Perfeksiyonist kişilik özellikleri. Daha önce yaşanmış başarısız sınav deneyimleri. Yetersiz ders çalışma alışkanlıkları. Sosyal çevredeki rekabet ve karşılaştırmalar.

Sonuç

Sınav kaygısı, çocuk ve ergenlerde sık rastlanan ancak doğru yöntemlerle aşılabilecek bir sorundur. Kaygının fark edilmesi ve zamanında müdahale edilmesi, ileride gelişebilecek anksiyete bozukluklarının da önüne geçer. Düzenli çalışma alışkanlıkları, sağlıklı yaşam tarzı, destekleyici aile ortamı ve uzman desteği ile öğrenciler sınav sürecini daha sakin, dengeli ve başarılı bir şekilde yönetebilir.

Ankara’da Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzm. Dr. Emine Taşyürek, çocuk ve ergenlerde sınav kaygısı ve anksiyete sorunlarında hem öğrencilere hem de ailelere profesyonel çözümler sunarak sağlıklı bir geleceğin kapılarını aralamaktadır.

Anksiyetenin Çocuk ve Ergenlerde Depresyona Yol Açması 

Tedavi edilmeyen kaygı bozuklukları, çocuk ve ergenlerde depresyon için en büyük risk faktörlerinden biridir. Kaygı ve depresyon sıklıkla iç içe geçer ve bir kısır döngü oluşturur. Kaygı, depresyona nasıl zemin hazırlar? İlk olarak, kaygı çocuğun sosyal hayatını kısıtlar. Sosyal kaygı veya yaygın kaygı nedeniyle arkadaş edinemeyen, sosyal aktivitelere katılamayan çocuk, giderek yalnızlaşır ve izole olur. Bu sosyal izolasyon, derin bir yalnızlık ve mutsuzluk hissi yaratır. İkinci olarak, kaygı akademik başarıyı düşürür. Sürekli endişe içinde olan ve derslere konsantre olamayan çocuk, okulda başarısız olmaya başlar. Bu başarısızlık, benlik saygısını zedeler ve "ben yetersizim" inancını pekiştirir. Üçüncü olarak, kaygı çocuğun enerjisini tüketir. Sürekli bir endişe ve gerginlik hali, çocuğu fiziksel ve zihinsel olarak yorar, onu keyif aldığı aktivitelerden uzaklaştırır (anhedoni). Dördüncü olarak, kaygı çaresizlik ve umutsuzluk duygularını besler. Çocuk, içinde bulunduğu durumdan bir çıkış yolu olmadığını, hep böyle endişeli ve mutsuz kalacağını düşünmeye başlar. Tüm bu faktörler bir araya geldiğinde, çocuğun depresyona girme riski katlanarak artar. Depresyon eklendiğinde ise tablo ağırlaşır; enerji kaybı, iştah ve uyku değişiklikleri, değersizlik düşünceleri ortaya çıkabilir.

Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzm. Dr. Emine Taşyürek, bu nedenle kaygı bozukluklarını asla hafife almaz ve erken müdahalenin sadece kaygıyı değil, olası bir depresyonu da önlemede ne kadar kritik olduğunun altını çizer. Tedavi, her iki durumu da hedef alacak şekilde planlanır.

Akran Zorbalığı ve Sosyal İzolasyonun Kaygı Üzerindeki Etkisi 

Akran zorbalığı, bir çocuğun kaygı geliştirmesinde en travmatik ve yıkıcı dışsal faktörlerden biridir. Zorbalığa maruz kalan çocuk, sürekli bir tehdit altında hisseder. Okul onun için güvenli bir yer olmaktan çıkar, bir korku ve endişe kaynağına dönüşür. Zorbanın ne zaman, nerede vuracağı belirsizdir ve bu belirsizlik, çocukta kronik bir kaygı ve hipervijilans (aşırı tetikte olma hali) yaratır. Zorbalığın bir sonucu olarak çocuk, kendini sosyal olarak izole etmeye başlar. Teneffüslerde kimseyle konuşmaz, gruplara dahil olmaz, okul sonrası aktivitelere katılmaz. Bu sosyal izolasyon, kaygıyı daha da derinleştirir. Çocuk, yalnız kaldıkça olumsuz düşüncelere daha çok kapılır, kendini değersiz ve güçsüz hisseder. Akranları tarafından dışlandığını hisseden çocuk, sosyal kaygı geliştirebilir ve tüm sosyal durumlardan kaçınmaya başlayabilir. Bu durum, okul fobisi, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu gibi daha ciddi tablolara ilerleyebilir.

Ankara Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzm. Dr. Emine Taşyürek, akran zorbalığı mağduru bir çocukla çalışırken, onun güvenliğini sağlamayı önceliklendirir, travmatik deneyimlerini EMDR gibi yöntemlerle işler ve kaybettiği özgüvenini yeniden inşa etmeye çalışır.

Çocuk ve Ergenlerde Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB) | Ankara
cocuk ergen anksiyete kaygı en iyi ankara cocuk psikiyatristi tavsiye

Çocuk ve Ergenlerde Anksiyete Tedavisi: Kapsamlı ve İyileştirici Bir Yaklaşım

Çocuk ve ergenlerde anksiyete (kaygı) bozuklukları, genç bireylerin duygusal, sosyal ve akademik yaşamlarını derinden etkileyen, ancak doğru yaklaşımlarla tedavi edilebilen durumlardır. Ankara’da Çocuk ve Ergen Psikiyatristi / Psikoterapist Uzm. Dr. Emine Taşyürek, anksiyete tedavisinde kanıta dayalı, bütüncül ve kişiselleştirilmiş bir tedavi planı sunarak, çocuk ve ailelerinin bu zorlu süreçte yanlarında yer almaktadır. 

1. Kapsamlı Değerlendirme ve Tanı Süreci

Tedavinin ilk adımı, kapsamlı bir değerlendirmedir. Dr. Taşyürek, çocuk ve ergenlerle yaptığı görüşmelerde yalnızca kaygı belirtilerini değil, aynı zamanda aile dinamiklerini, okul yaşamını, sosyal ilişkileri ve olası eşlik eden durumları (depresyon, DEHB, öğrenme güçlükleri vb.) detaylıca inceler. Bu süreçte aile ve çocuk/ergen ile ayrı ayrı görüşülür. Standartize edilmiş ölçekler ve klinik gözlemlerle kaygının şiddeti ve türü belirlenir. Ayrıca, kaygıya neden olabilecek fiziksel sağlık sorunlarını ekarte etmek için gerekli görülürse tıbbi konsültasyonlar yapılır. Bu detaylı değerlendirme, kişiye özgü bir tedavi planının temelini oluşturur.

2. Bilişsel-Davranışçı Terapi (BDT): Altın Standart

Bilişsel-Davranışçı Terapi (BDT), çocuk ve ergenlerde anksiyete bozukluklarının tedavisinde en etkili psikoterapi yöntemidir. Dr. Taşyürek, BDT’yi çocuk ve ergenlerin gelişimsel düzeylerine uygun şekilde uyarlayarak uygular. BDT’nin temel bileşenleri şunlardır:

Psikoeğitim: Çocuğa ve aileye kaygının ne olduğu, bedende ve zihinde nasıl ortaya çıktığı anlatılır. Kaygının aslında bir tehdit değil, yanlış alarm olduğu metaforu üzerinden çalışılır.
Bilişsel Yeniden Yapılandırma: Çocuğun kaygıyı tetikleyen olumsuz ve gerçekçi olmayan düşünceleri (örn., “Herkes bana gülecek”, “Kesin başarısız olacağım”) identify edilir. Bu düşüncelerin yerine daha gerçekçi ve işlevsel alternatifler geliştirmesi sağlanır.
Maruz Bırakma (Exposure): Kaygıyı yenmenin en etkili yolu, korkulan durumlarla aşamalı olarak yüzleşmektir. Dr. Taşyürek, çocuk için bir “korku hiyerarşisi” oluşturur ve en az korkulan durumdan başlayarak, güvenli bir ortamda kontrollü maruz bırakma çalışmaları yapar. Bu süreçte çocuk, kaçınma davranışının aslında kaygıyı beslediğini, yüzleşmenin ise kaygıyı azalttığını öğrenir.
Rahatlama ve Nefes Teknikleri: Kaygı anında ortaya çıkan fiziksel belirtileri yönetmek için nefes egzersizleri, progresif kas gevşetme ve mindfulness teknikleri öğretilir.

3. Oyun Terapisi: Küçük Çocuklar için İyileştirici Bir Dil

Özellikle okul öncesi ve erken okul çağı çocuklarında, kaygıyı sözcüklerle ifade etmek zor olabilir. Dr. Taşyürek, bu yaş grubunda Oyun Terapisi’ni etkin bir şekilde kullanır. Oyun, çocuğun korkularını, endişelerini ve içsel çatışmalarını sembolik bir şekilde dışa vurmasına olanak tanır. Terapötik oyunlar ve hikayeler aracılığıyla çocuk, kaygıyla baş etme becerileri geliştirir. Örneğin, ayrılık kaygısı olan bir çocuk, oyununda anne-baba figürlerini kullanarak ayrılma ve yeniden kavuşma senaryolarını canlandırabilir ve bu duruma alışabilir.

4. Aile Temelli Müdahaleler ve Ebeveyn Danışmanlığı

Kaygı bozuklukları aile dinamiklerinden bağımsız değildir. Dr. Taşyürek, aileyi tedavinin aktif bir parçası haline getirir. Aileye yönelik danışmanlık şu konuları kapsar:

Kaygıyı Anlama: Ailelere, çocuğun davranışlarının bir manipülasyon veya şımarıklık değil, bir kaygı tepkisi olduğu anlatılır.
Destekleyici Tutum: Ailelere, çocuğun kaygısını tetiklemeden onu nasıl destekleyecekleri öğretilir. Aşırı koruyucu veya eleştirel tutumların kaygıyı nasıl artırdığı vurgulanır.
Model Olma: Ebeveynlerin kendi kaygılı davranışlarını yönetmeleri ve çocuğa sakin kalma konusunda model olmaları teşvik edilir.
İletişim Becerileri: Çocukla açık, anlayışlı ve güven verici bir iletişim kurmanın yolları paylaşılır.

5. Mindfulness ve Kabul Temelli Terapiler

Ergenlerde ve daha büyük çocuklarda, mindfulness (bilinçli farkındalık) temelli teknikler oldukça etkilidir. Dr. Taşyürek, bu tekniklerle gençlere anda kalma, duygularını yargılamadan gözlemleme ve kaygıyı kabullenerek onunla savaşmadan baş etme becerileri kazandırır. Nefes farkındalığı, beden taraması ve düşünceleri bulutlar gibi izleme metaforu gibi tekniklerle kaygının zihinsel ve fiziksel etkileri azaltılır.

6. İlaç Tedavisi: Dikkatli ve Gerektiğinde Kullanım

İlaç tedavisi, her çocuk ve ergen için gerekli değildir. Dr. Taşyürek, ilaç kararını verirken şu kriterleri dikkate alır:

Kaygının şiddeti ve günlük işlevselliği ciddi derecede bozması,
Psikoterapilere yanıt alınamaması,
Eşlik eden ağır depresyon veya diğer psikiyatrik durumların varlığı.

İlaç tedavisi asla tek başına bir çözüm değildir; mutlaka psikoterapi ile birlikte yürütülür. 

7. Okul İş Birliği ve Sosyal Beceri Eğitimi

Kaygı, çoğu zaman okul performansını ve akran ilişkilerini olumsuz etkiler. Dr. Taşyürek, ailenin izniyle okul rehberlik servisi ve öğretmenlerle iş birliği yapar. Okula, çocuğun durumu hakkında bilgi vererek onun için destekleyici bir sınıf ortamı oluşturulmasına yardımcı olur. Ayrıca, sosyal kaygısı olan çocuk ve ergenler için sosyal beceri eğitimi verilir. Rol canlandırma ve sosyal senaryo çalışmalarıyla, sohbet başlatma, hayır diyebilme ve grup içinde kendini ifade etme becerileri güçlendirilir.

8. EMDR Terapisi: Travmatik Deneyimlerin İşlenmesi

Eğer kaygı, travmatik bir yaşantı (kazalar, kayıplar, akran zorbalığı vb.) sonrası gelişmişse, EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) terapisi oldukça etkili bir yöntemdir. Dr. Taşyürek, EMDR ile travmatik anıyı işleyerek, bu anıya eşlik eden yoğun duygusal yükü ve kaygıyı azaltır. Bu sayede çocuk, geçmişte sıkışıp kalmış kaygılarından kurtularak şimdiki zamana odaklanabilir.

Sonuç: İyileşme, Sabır ve İş Birliği ile Mümkün

Anksiyete tedavisi, sabır, istikrar ve aile-terapist-çocuk iş birliği gerektiren bir süreçtir. Ankara’da Uzm. Dr. Emine Taşyürek, her çocuğun ve ailenin biricik olduğu bilinciyle, sevgi dolu ve güvenli bir terapötik ortam sunar. Tedavinin nihai hedefi, çocuğa kaygısını yönetme becerileri kazandırmak, onun özgüvenini artırmak ve hayatını korkusuzca yaşayabilmesi için gerekli içsel kaynakları harekete geçirmektir. Doğru destekle, kaygı bozukluğu olan çocuk ve ergenler, sağlıklı, mutlu ve üretken bir yaşam sürdürebilirler.

İletişim ve Randevu - Ankara Çocuk ve Ergen Psikiyatri
Uzm. Dr. Emine Taşyürek tarafından çocuk ve ergenlerde kaygı bozuklukları için online terapi desteği