Çocuk ve Ergenlerde Madde Kullanım ve Bağımlılık Sorunları I Ankara
Çocuk ve ergenlerde madde kullanımı, sadece fiziksel değil ruhsal gelişimi de olumsuz etkileyen ciddi bir sorundur. Ankara’da Uzm. Dr. Emine Taşyürek, ailelerle iş birliği içinde çocukların madde kullanımına karşı korunması, erken farkındalık ve etkili tedavi süreçleri için profesyonel destek sunmaktadır.
Çocuk ve Ergenlerde Madde Kullanımı ve Bağımlılık I Ankara Çocuk ve Ergen Psikiyatri
Çocukluk ve ergenlik dönemi, bireyin fiziksel, zihinsel ve duygusal anlamda şekillendiği, kimliğini aradığı ve hayata dair kritik becerileri edindiği en hassas süreçlerdir. Ne yazık ki, bu gelişimsel dönem, aynı zamanda madde kullanımı ve bağımlılık riskinin de en yüksek olduğu bir evredir. Ergen beyni, özellikle karar verme, dürtü kontrolü ve risk değerlendirmesinden sorumlu prefrontal korteks bölgesi hala gelişimini sürdürdüğü için, zararlı maddelere karşı yetişkinlere kıyasla çok daha savunmasızdır.
Madde kullanımı, ergenlerde "bir kereden bir şey olmaz" mantığıyla başlayan denemelerle yaygınlaşır. Ancak bu denemeler, bağımlılığa giden yolun ilk ve en tehlikeli adımını oluşturur. Bağımlılık sadece fiziksel bir bağımlılık değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyal boyutları olan karmaşık bir beyin hastalığıdır. Ergenlerde madde kullanımının arkasında tek bir neden yoktur; bu durum bir dizi psikolojik, sosyal ve çevresel faktörün iç içe geçmesiyle ortaya çıkar. Akran baskısı, merak, sorunlardan kaçış isteği, düşük özbenlik saygısı, aile içi iletişimsizlik, ruhsal rahatsızlıklar ve hatta genetik yatkınlık bu risk faktörlerinden sadece birkaçıdır.
Madde kullanımının sonuçları ise yıkıcıdır. Okul başarısında ani düşüşler, aile ilişkilerinin bozulması, yasal sorunlar, fiziksel sağlık problemleri ve en önemlisi, depresyon, anksiyete, psikoz gibi ciddi ruhsal bozuklukların tetiklenmesi kaçınılmaz hale gelebilir. Ergen beyni üzerindeki nörolojik etkiler kalıcı olabilir, öğrenme kapasitesi, hafıza ve dürtü kontrolü fonksiyonları geri dönüşü olmayan şekilde zarar görebilir.
Bu nedenle, mücadele sadece bağımlılık oluştuktan sonra tedavi etmek değil, öncelikle onu önlemek üzerine kurulmalıdır. Erken farkındalık, açık iletişim, güvenli bir aile ortamı, sağlıklı sosyal aktivitelere yönlendirme ve profesyonel destek mekanizmalarının varlığı, çocukları ve gençleri bu tehlikeli yoldan koruyabilmek için en etkili silahlardır. Ebeveynler, eğitimciler ve toplumun tüm paydaşları, gençlerin sağlıklı bireyler olarak yetişmesi için iş birliği içinde çalışmalıdır.
Çocuk ve Ergenlerde Madde Kullanımına Yol Açan Psikolojik Etkenler
Çocuk ve ergenlerde madde kullanımının altında yatan psikolojik nedenler oldukça karmaşıktır ve çok katmanlıdır. En temel etkenlerden biri, düşük özbenlik saygısı ve kimlik karmaşasıdır. Ergenlik, bireyin "ben kimim?" sorusuna yanıt aradığı bir dönemdir. Kendini yetersiz, beğenilmeyen veya dışlanmış hisseden bir genç, madde kullanımını bir "kabul görme" aracı veya kendinden kaçış yolu olarak görebilir.
Bir diğer kritik psikolojik etken merak ve risk alma davranışıdır. Ergen beyni, ödül mekanizmalarına çok duyarlı olmasına rağmen, bu davranışların uzun vadeli sonuçlarını öngörecek prefrontal korteks olgunluğuna henüz ulaşmamıştır. Bu da "bir kereden bir şey olmaz" mantığını güçlendirir. Ayrıca, depresyon, anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ve dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) gibi tanı almamış veya tedavi edilmemiş ruhsal rahatsızlıklar, madde kullanımı için en güçlü risk faktörleridir. Genç, içinde bulunduğu dayanılmaz duygusal acıyı, umutsuzluk ve kaygıyı dindirmek için maddeyi bir "kendi kendine ilaç tedavisi" (self-medication) yöntemi olarak kullanabilir. Bu durum kısır bir döngü yaratır; madde kullanımı ruhsal semptomları daha da kötüleştirir, kötüleşen semptomlar ise daha fazla madde kullanımını tetikler.
Akran Baskısının Madde Kullanımındaki Rolü
Akran baskısı, ergenlik dönemindeki bir bireyin madde kullanmaya başlamasında en belirleyici dış etkenlerden biridir. Ergenlik, bireyin aile desteğinden sıyrılıp kendi kimliğini oluşturduğu ve bu süreçte ait olma ihtiyacını arkadaş gruplarından aldığı onayla gidermeye çalıştığı bir dönemdir. "Grubun bir parçası olma", "cool" görünme veya dışlanma korkusu, genci akranlarının davranışlarını benimsemeye iter.
Akran baskısı her zaman "Hayır dersen döveriz" gibi açık ve saldırgan bir şekilde olmak zorunda değildir. Çoğu zaman çok daha ince ve dolaylı yollarla işler. Grubun diğer üyelerinin madde kullanırken kahkahalar atması, eğleniyor gibi görünmeleri, madde kullanmayı reddeden kişiye "çocuk gibi davranıyorsun", "biraz eğlenmekten korkma" gibi sözler söylemesi, güçlü bir sosyal baskı oluşturur. Genç, bu reddedilme ve alay edilme korkusuyla, kendi içsel değerlerine ve ailesinden aldığı uyarılara rağmen "Hayır" demekte zorlanır. Bir kerelik bir deneme, gruba kabul görmenin bedeli olarak görülür. Ancak bu bir kerelik deneme, bağımlılık sarmalının ve sosyal çevrenin tamamen madde kullanan kişilerden oluşmaya başlamasının ilk adımıdır.
Okul Başarısında Düşüş ve Madde Kullanımı İlişkisi
Okul başarısındaki düşüş ve madde kullanımı arasında çift yönlü, karmaşık bir ilişki vardır. Bir yandan, okulda başarısızlık ve düşük akademik benlik saygısı, bir gencin madde kullanımına yönelmesine neden olan bir risk faktörü olabilir. Derslerde zorlanan, kendini yetersiz hisseden veya okul ortamında bir anlam bulamayan genç, bu başarısızlık duygusundan kaçmak için maddeye yönelebilir. Madde, onun için geçici bir kaçış ve olumsuz duyguları bastırma aracı haline gelir.
Diğer yandan, madde kullanımı da okul başarısını doğrudan ve derinden olumsuz etkiler. Maddeler, konsantrasyonu, hafızayı ve öğrenme yeteneğini ciddi şekilde bozar. Düzenli kullanım, okula devamsızlığı artırır, derslere odaklanmayı imkansız hale getirir ve motivasyonu yok eder. Uyku düzenini altüst ederek genci sürekli yorgun ve bitkin bir hale sokar. Sonuç olarak, notlar düşmeye başlar, sınıf tekrarlama riski ortaya çıkar ve okuldan soğuma belirginleşir. Bu düşüş, gencin kendini daha da başarısız hissetmesine neden olarak madde kullanımını artırabilir ve kısır bir döngü yaratır.
Madde Kullanımının Çocuklarda Ruh Sağlığına Etkileri
Madde kullanımı, henüz gelişmekte olan ergen beyni üzerinde kalıcı ve yıkıcı etkiler bırakarak ruh sağlığını ciddi şekilde tehdit eder. Madde kullanımı, beynin ödül, karar verme ve dürtü kontrolünden sorumlu kimyasal dengesini (dopamin, serotonin vb.) altüst eder. Bu da daha önceden var olan psikolojik sorunları şiddetlendirebileceği gibi, yeni ruhsal hastalıkların da tetikleyicisi olabilir.
En sık görülen etkilerin başında anksiyete ve depresyon gelir. Madde kullanımından sonra yaşanan "çöküş" dönemleri, yoğun umutsuzluk, kaygı ve mutsuzluk duygularına yol açar. Uzun süreli kullanım, kalıcı bir keyifsizlik hali yaratabilir. Daha ağır vakalarda, psikotik ataklar (gerçeklik algısının bozulması, halüsinasyonlar, hezeyanlar) görülebilir. Özellikle esrar ve sentetik cannabinoidler gibi maddeler, şizofreni ve benzeri psikotik bozukluklara yatkınlığı olan gençlerde bu hastalıkların ortaya çıkmasını tetikleyebilir. Ayrıca madde kullanımı, dürtüselliği artırarak kendine zarar verme ve intihar riskini de ciddi oranda yükseltir. Genç, maddenin etkisi altında geri dönüşü olmayan kararlar alabilir.
Depresyon ve Anksiyete ile Madde Bağımlılığı Arasındaki Bağlantı
Depresyon, anksiyete ve madde bağımlılığı arasındaki ilişki o kadar iç içedir ki, uzmanlar buna "çift teşhis" (dual diagnosis) veya "eşzamanlı bozukluk" adını verir. Bu ilişki iki şekilde işleyebilir:
Madde Kullanımının Neden Olduğu Ruhsal Bozukluklar: Madde kullanımı, beyin kimyasını bozarak depresyon ve anksiyete semptomlarını doğrudan tetikleyebilir. Örneğin, uyuşturucu etkisi geçtikten sonra yaşanan "çöküş" hali, beyindeki ödül kimyasallarının tükenmesine bağlı olarak derin bir depresyona benzer.
Ruhsal Bozuklukların Neden Olduğu Madde Kullanımı (Kendi Kendine İlaç Tedavisi): Bu, en yaygın senaryolardan biridir. Depresyon veya anksiyete tanısı olan veya olmayan ancak bu semptomları yoğun yaşayan bir genç, içindeki dayanılmaz boşluk, umutsuzluk, kaygı ve korku duygularından kurtulmak için maddeye yönelebilir. Madde, ona geçici bir rahatlama, kendinden geçme ve duygusal acıyı unutma fırsatı verir. Ne yazık ki, bu geçici "çözüm", asıl sorunu daha da kötüleştirir. Madde, beynin kimyasını bozarak anksiyete ve depresyonu daha da derinleştirir, bu da genci daha fazla madde kullanmaya iter. Bu kısır döngü, tedavi edilmediği takdirde, intihar dahil ciddi sonuçlara yol açabilir.
Sosyal Medya ve İnternetin Madde Kullanım Alışkanlıklarına Etkisi
Sosyal medya ve internet, gençlerin sosyalleşme biçimlerini kökten değiştirirken, madde kullanımıyla ilgili algıları ve erişimi de derinden etkilemektedir. Olumsuz etkileri şu şekildedir:
Normalleştirme ve Glorifikasyon: Bazı platformlarda madde kullanımı, "havalı", "asi" veya "rahat" bir yaşam tarzının parçası olarak gösterilebilmekte, kullanımı teşvik eden şakalar ve meme'ler yaygınlaşabilmektedir. Gençler, sürekli bu içeriklere maruz kalarak madde kullanımını olduğundan daha normal ve risksiz görmeye başlayabilir.
Erişim Kolaylığı: Karanlık web (dark web) ve bazı şifreli mesajlaşma uygulamaları üzerinden uyuşturucu madde temini ne yazık ki kolaylaşmış durumdadır. Gençler, internet üzerinden madde satıcılarına ulaşabilmekte ve bu riskli alışverişi yapabilmektedir.
Sosyal Karşılaştırma ve Baskı: Sosyal medyada "mükemmel" yaşamlar sürdüğü görülen influencer'lar veya akranlar, gençte bir yetersizlik ve dışlanmışlık hissi yaratabilir. Bu olumsuz duygulardan kurtulmak isteyen genç, maddeye yönelebilir.
Ancak internet aynı zamanda bir koruyucu faktör de olabilir. Doğru kullanıldığında, madde bağımlılığının riskleri hakkında farkındalık yaratan, gençlere anonim destek hatları ve online danışmanlık hizmetleri sunan önemli bir bilgi ve yardım kaynağıdır.
Madde Kullanımında Erken Farkındalığın Önemi
Madde kullanımında erken farkındalık, bağımlılık oluşmadan ve geri dönülemez zararlar vermeden önce müdahale edebilme şansı sunması açısından hayati öneme sahiptir. Erken dönemde fark edilen madde kullanımı, çoğunlukla "deneme" veya "ara sıra kullanım" aşamasındadır. Bu aşamada, bağımlılık henüz fiziksel ve psikolojik olarak tam olarak yerleşmemiştir. Beyin üzerindeki nörolojik hasar minimum düzeydedir ve genç, ailesinin ve uzmanların desteğiyle bu alışkanlıktan kurtulabilir.
Erken farkındalık, ebeveynlerin ve eğitimcilerin konu hakkında bilgili olması ve davranışsal değişiklikleri okuyabilmesiyle mümkündür. Okul başarısındaki ani düşüş, arkadaş çevresinin değişmesi, içe kapanma, öfke nöbetleri, uyku ve yeme düzenindeki değişiklikler, gözlerde kızarıklık gibi fiziksel işaretler erken uyarı sinyalleri olabilir. Bu sinyaller yakalandığında, yargılayıcı olmayan, açık bir iletişimle durum ele alınmalı ve gerekirse bir çocuk ve ergen psikiyatristi veya bağımlılık uzmanından profesyonel destek alınmalıdır. Erken müdahale, sadece gencin sağlığını kurtarmakla kalmaz, ailenin parçalanmasını ve ileride oluşacak çok daha büyük sosyoekonomik maliyetleri de önler.
Çocukların Arkadaş Çevresi ile İletişimde Ebeveynlerin Dikkat Etmesi Gerekenler
Çocuğun arkadaş çevresi, onun davranışlarını şekillendirmede aileden sonra gelen en önemli faktördür. Ebeveynlerin bu konuda dikkatli olması, ancak çocuğun özel alanına saygı göstererek dengeyi koruması gerekir. İşte dikkat edilmesi gerekenler:
Tanıyın ve Davet Edin: Çocuğunuzun arkadaşlarını isimleriyle tanıyın. Onları evinize davet edin, birlikte vakit geçirmeleri için fırsatlar yaratın. Bu, hem çocuğunuzun sosyalleşmesini destekler hem de arkadaş çevresini gözlemleme şansı verir.
Açık İletişim Kurun: Çocuğunuzla arkadaşları ve arkadaşlık ilişkileri hakkında sohbet edin. "Arkadaşlarınla neler yapıyorsunuz?", "Sence iyi bir arkadaş nasıl olmalı?" gibi sorularla onu düşündürün. Yargılamadan dinleyin.
Davranışları Gözlemleyin: Arkadaşlarıyla zaman geçirdikten sonra çocuğunuzun davranışlarındaki değişikliklere dikkat edin. Gergin, mutsuz, agresif veya aşırı gizli mi davranıyor? Bu, olumsuz bir arkadaşlık dinamiğinin işareti olabilir.
Yasaklayıcı Değil, Yönlendirici Olun: Belirli bir arkadaşını yasaklamak, genellikle ters teper ve ilişkiyi daha cazip hale getirir. Bunun yerine, o arkadaşlığın neden sizi endişelendirdiğini somut örneklerle açıklayın. Çocuğunuza eleştirel düşünmeyi öğretin: "Sence seni gerçekten iyi hissettiren bir arkadaş mı?".
Alternatifler Sunun: Çocuğunuzun farklı sosyal çevreler edinebileceği, olumlu hobiler ve aktiviteler (spor, sanat, gönüllülük vb.) edinmesini teşvik edin.
Ergenlikte Kimlik Arayışı ve Riskli Davranışlar
Ergenlik, çocukluktan yetişkinliğe geçişte kimliğin oluştuğu, bireyin kendisini ve toplumdaki yerini sorguladığı fırtınalı bir dönemdir. "Ben kimim?" sorusuna yanıt arayan ergen, ebeveynlerden bağımsızlaşmak ve kendi değerlerini oluşturmak ister. Bu arayış sürecinde, sınırları test etmek, otoriteye meydan okumak ve risk almak sık görülen davranışlardır.
Risk alma, gelişimsel olarak normal ve hatta öğretici bir süreç olabilir (yeni bir spora başlamak, bir gruba katılmak vb.). Ancak madde kullanımı gibi sağlığı tehdit eden riskli davranışlar, bu kimlik arayışının olumsuz bir yansımasıdır. Ergen, madde kullanarak kendini kanıtlama, yetişkin gibi görünme, bir gruba aidiyet hissetme veya içsel çatışmalardan ve kaygılardan kaçma yolunu seçebilir. Bu davranış, geçici olarak ona güçlü, özgür ve kabul edilmiş hissettirse de, aslında gerçek kimlik oluşumunu engeller. Kişi, "madde kullanan kişi" rolüne sıkışıp kalır ve kendi özünü keşfetme fırsatını kaybeder. Ebeveynlerin bu dönemde anlayışlı, sabırlı ve iletişime açık olması, gence sağlıklı sınırlar çizerken onun bireyselliğini de desteklemesi kritik öneme sahiptir.
Sigara ve Elektronik Sigara Kullanımının Bağımlılığa Giden Yolda Rolü
Sigara ve özellikle elektronik sigara (e-sigara, vaping), madde bağımlılığına giden yolda kritik bir "köprü" veya "başlangıç maddesi" (gateway drug) işlevi görebilir. Gençler arasında e-sigara, geleneksel sigaraya göre daha az zararlı, aromalı ve "havalı" bir alternatif olarak pazarlanmıştır. Ancak içerdiği yüksek nikotin oranı, bağımlılık yapıcı potansiyelinin çok yüksek olduğu anlamına gelir.
Nikotin, beyindeki ödül merkezlerini uyararak dopamin salınımına neden olur. Bu, gençte geçici bir rahatlama ve keyif hissi yaratır. Beyin, bu hissi tekrar yaşamak ister ve nikotin bağımlılığı gelişir. Daha da tehlikelisi, nikotin bağımlılığı, beyni diğer maddelere karşı hassas hale getirir. Bağımlılık mekanizmasını öğrenen beyin, daha güçlü ödüller arayışına girebilir. Ayrıca, e-sigara kullanan bir genç, zaten "madde kullanan" bir çevreye dahil olur. Bu çevre, onu uyuşturucuları denemeye yönlendirebilir. Bu nedenle, "sadece elektronik sigara" demek büyük bir yanılgıdır; bu, bağımlılık sürecinin çok tehlikeli bir ilk adımıdır.
Ergenlerde Stres, Sınav Kaygısı ve Madde Kullanım İlişkisi
Türkiye'deki ve birçok ülkedeki eğitim sistemleri, ergenleri akademik başarıya odaklanmaya zorlayarak yoğun bir stres ve sınav kaygısı yüklemektedir. Bu baskı, bazı gençler için dayanılmaz bir hale gelebilir. Sürekli bir yarış içinde olma, aile ve öğretmen beklentilerini karşılama korkusu, gelecek kaygısı, gençte kronik stres yaratır.
Madde kullanımı, bu stres ve kaygıyı geçici olarak hafifletmek için başvurulan bir "kaçış" yöntemi olarak görülebilir. Genç, sınavın yarattığı gerginlikten kurtulmak, zihnini susturmak veya kendini ödüllendirmek için maddeye yönelebilir. Özellikle uyarıcı maddeler (amfetaminler gibi), daha uzun süre ders çalışmak için yanlış bir çözüm olarak denenebilir. Ne yazık ki, bu strateji tamamen geri teper. Madde kullanımı, konsantrasyonu, hafızayı ve uyku düzenini bozarak akademik performansı düşürür. Performans düştükçe kaygı artar, artan kaygı daha fazla madde kullanımına yol açar. Bu kısır döngü, gencin hem ruhsal hem de fiziksel sağlığını ciddi şekilde tehdit eder.
Sağlıklı Sosyal Aktivitelerin Bağımlılığa Karşı Koruyucu Etkisi
Sağlıklı sosyal aktiviteler, çocuk ve ergenleri madde bağımlılığından koruyan en güçlü kalkanlardan biridir. Bu aktiviteler, gence aidiyet duygusu, başarı hissi, sosyal beceriler ve boş zamanını dolduran olumlu bir uğraş sağlar. Spor takımları, müzik grupları, tiyatro kulüpleri, gönüllülük projeleri, doğa kampları gibi yapılandırılmış aktiviteler, gencin:
Enerjisini ve dikkatini olumlu bir hedefe yönlendirmesine olanak tanır.
Akranlarıyla sağlıklı ilişkiler kurmasını ve pozitif bir arkadaş çevresi edinmesini sağlar.
Özdisiplin, takım çalışması ve liderlik gibi yaşam becerileri geliştirmesine yardımcı olur.
Kendine güvenini artırır ve kimlik oluşumunu destekler.
Stresle başa çıkma yollarını öğrenmesine imkan verir.
Boş zamanını bu tarz aktivitelerle dolduran, kendini bir grubun değerli bir parçası hisseden ve olumlu bir benlik saygısı geliştiren bir gencin, olumsuz duygularından kaçmak veya bir gruba kabul edilmek için maddeye ihtiyaç duyma olasılığı çok daha düşüktür.
Ergenlikte Hangi Dönemler Madde Kullanımı Açısından Daha Risklidir?
Ergenlikte madde kullanımı riski sabit değildir; gelişimsel dönemlere göre artış gösterir. En riskli dönemler şunlardır:
Erken Ergenlik (12-14 yaş): Bu dönem, fiziksel ve hormonal değişimlerin en hızlı yaşandığı, kimlik karmaşasının başladığı ve akran etkisinin çok güçlü olduğu bir evredir. Merak duygusu yüksektir ve risk algısı düşüktür. İlk denemeler çoğunlukla bu yaş aralığında, "bir kereden bir şey olmaz" mantığıyla başlar.
Orta Ergenlik (15-17 yaş): Bu, en yüksek risk dönemidir. Bağımsızlık arayışı zirve yapar, ebeveynden uzaklaşma ve akran onayı alma ihtiyacı en üst seviyededir. Araba kullanma, partilere gitme gibi fırsatlar artar, maddeye erişim ve kullanım imkanı yükselir. Düzenli kullanım ve bağımlılık bu dönemde gelişmeye başlayabilir.
Geçiş Dönemleri: Liseden mezun olma, üniversiteye başlama, şehir değiştirme gibi önemli geçiş dönemleri de yüksek risk taşır. Bu dönemlerde sosyal destek sistemleri değişir, yeni bir çevreye uyum sağlama stresi ve özgürlük hissi, madde denemeye yol açabilir.
Madde Kullanımını Düşündüren Davranışsal ve Duygusal İşaretler Nelerdir?
Ebeveynlerin ve eğitimcilerin erken müdahale için fark etmesi gereken birçok işaret vardır. Bunlar tek başına kesin kanıt olmasa da, bir arada görüldüklerinde ciddiye alınmalıdır.
Davranışsal İşaretler:
Okulda: Ders notlarında ani düşüş, okula devamsızlık, disiplin sorunları, öğretmenlerle çatışma.
Evde: Eve geç gelme veya hiç gelmeme, odasına aşırı kapanma, aile etkinliklerine katılmama.
Sosyal Çevre: Eski arkadaş grubunu terk edip madde kullandığından şüphelenilen yeni bir gruba dahil olma, arkadaşları hakkında aşırı gizlilik.
Para: Durduk yere para talebinde artış, evden para veya değerli eşyaların kaybolması.
İlgi Kaybı: Eskiden keyif aldığı hobiler ve aktivitelerden vazgeçme.
Fiziksel İşaretler: Gözlerde kızarıklık, nedensiz kilo kaybı veya alımı, uyku düzeninde bozulma (gece geç yatma, gündüz uyuma), konuşmada peltekleşme, sakarlık.
Duygusal İşaretler:
Ruh Halinde Dalgalanmalar: Nedensiz öfke, asabiyet, içe kapanma veya aşırı neşe durumları.
Kişilik Değişimi: Eskisine göre daha agresif, kaygılı, şüpheci veya umursamaz davranma.
Enerji Değişimleri: Ani enerji patlamaları veya aşırı yorgunluk, isteksizlik halleri.
Bağımlılığın Ortaya Çıkmasını Önlemek İçin Hangi Adımlar Atılabilir?
Bağımlılıkla mücadelede en etkili ve ucuz yöntem önlemedir. Önleme çalışmaları çok yönlü olmalıdır:
Aile İçi Güçlü İletişim: Çocukla erken yaştan itibaren açık, güvenli ve yargılamayan bir iletişim kanalı kurmak. Onu dinlemek ve duygularını anlamak.
Doğru Bilgilendirme: Maddenin riskleri, bağımlılık yapıcı özellikleri ve beyin üzerindeki etkileri hakkında yaşına uygun, korkutucu olmayan ama gerçekçi bir şekilde bilgilendirmek.
Hayır Deme Becerisi Kazandırmak: Çocuğa akran baskısına karşı koyma ve "hayır" diyebilme becerilerini rol play yaparak öğretmek.
Sağlıklı Rol Modelleri Sunmak: Aile içinde ve çevrede olumlu rol modellerinin varlığını teşvik etmek.
Olumlu ve Destekleyici Bir Okul Ortamı: Okullarda bağımlılık önleme programları uygulamak, rehberlik servislerini güçlendirmek, öğrencilerin kendilerini değerli hissedeceği aktiviteler düzenlemek.
Ruhsal Sorunlara Erken Müdahale: Depresyon, anksiyete, DEHB gibi sorunların erken teşhis ve tedavisi.
Sosyal ve Sportif Faaliyetlere Yönlendirme: Gencin enerjisini ve zamanını olumlu bir şekilde kanalize edebileceği alanlar yaratmak.